Avtar Singh Sandhu (PASH) – Savaş ve Barış (Çeviri: Damra Evin, Meiyte Colemerg)

Ey hayat, savaşmayanlarız, asi evlatların bizler,
İyi olmak istedik, lakin zincire vurulmuş izler.
Bir lokma ekmek, bir yama yorgan uğruna,
Savaşı daraltıp barış diye bir yalan dokuduk.
Gurursuz ipliklerle, sahte bir örtüye konulduk.
Yıllar kemiklere saplandı ok gibi, yaş dedik,
Her an bir düşman, sandıktan kükreyip geldi.
Savaştan kaçtık, küçüldük, korkuya yenildik,
Kendimizi hor görüp tozda debelenip ezildik.
Yorgun babamız bir yük, bir eski sandık,
Endişeli eşlerimiz, bakire gölgelerde bir andık.
İflas ufukta bir hayalet, hep peşimizde,
Masum kızların gözlerine bakamadık bir kere.
Siperleri hendek sanıp sığındık korkuya,
Korku büyüdü, esaret oldu ruhumuza.
Bazen sarık gibi süs, bazen çiçek gibi estetik,
Bazen nezaket gibi yalan, bazen dedikodu gibi dilde titrek.
Ey hayat, en kurnaz evlatlarız, savaşmayanlar,
Barış dilenirken yere serildik, aldatılanlar.
Barış yok, bir kurgu, bir karanlık savunma,
Sığınakta titreyip korkuyla avunma.
Barış yok, uluyan çakalların korosu,
Savaşın kükreyişinde kaybolmuş bir nakarat tortusu.
Savaşsızız, yalnızız, kendimizden kaçarız,
Sahte duygularla hayatta kalırız, bitap, çaresiz.
Savaş, kanın coşkusu, hayatın ateşi,
Savaş, bir ekmeğin güzelliğinde neşesi.
Savaş, şarap kokusu, dostluğa uzanan el,
Savaş, sevgilinin gözlerinde bir aşkın emel.
Savaş, annenin göğsünde çocuğun narin parmağı,
Bir kızın ilk “hayır”ında saklı “evet” armağanı.
Savaş, kendimize fısıldadığımız sevgi,
Çocuklarımıza top, kızlarımıza nakış deseni.
Eşlerimizin göğsüne süt, annelerimize gözlük,
Atalarımızın mezarına çiçek, bir yaşam özü.
Zaman, dizginsiz bir at, bizi hayattan sürüyor,
Bu atı zapt edecek tek şey savaş, başka yol bilmiyor.
Barış, Gandhi’nin peştemalında boğulan milyarlar,
Kralların cilalı onurunda kahkahalar.
Barış, bilgenin kırık haykırışı, gardiyanın silahı,
Barış, sahte bir opera, sahtekâr bir ilahı.
Savaşsız sonumuz yakın, bir adım ötede,
Barış dedik, kurtlar iştahla kudurdu gölgede.
Savaş, hayatın nabzı, barışın maskesi,
Savaş, özgürlüğün ateşi, zincirin kesiği.

WAR AND PEACE

We who didn’t fight
Aren’t your good sons, O Life
Although we longed to be good forever
We wanted to constrict the scope of war
Just for two loaves and a bit of quilt,
We kept weaving something like peace
Into the strands of indignity.
We gave the name of age to the years stuck in bones
like arrows
While every moment roared on our hands like a
desperate rival . Hiding in a container, we
continued evading war
We became very small for the lure to eschew war.
We often called our tired father an old man eating
up the grain
We often called our worried wife the shadow of a
virgo.
The sights of auction ever appeared on the horizon,
And we dared not look into the eyes of our tender
daughters.
War was always overhead like the skies
And we always hesitated to turn our ditches into
trenches.
Fear often grew into drudgery on our hands.
Fear often sat as a turban on our heads.
Fear often fumed as aesthetics in our minds .
Fear often changed into amity of the souls.
Often it revealed itself in the blurting lips.
O life! We who didn’t fight are thy very foxy sons.
Begging for peace means to fight the war at the
level of impudence.
Peace is to be found nowhere.
Sans war, we are utterly isolated.
We are panting while running before ourselves.
Sans war, we are very handicapped.
We end up just within a yard.
Sans war we are no more friends.
We live by sham sentiments.
War is the zenith of ardour.
War is the animation of blood.
War is the warmth of life.
War is entertaining tender longing.
War is the onset of peace.
War has the tenderness of observing the beauty of a
loaf.
War has the aura of smelling wine.
War is a hand extended for friendship.
War is a missive loud in the eyes for a sweetheart.
War is the tender fingers of a child-in-lap on the
breast of a mother.
War is the first ‘yes’-like ‘no’ of a girl.
War is a loving address to oneself.
War will come to our children as a fine textured
ball.
War will bring for our sisters beauteous patterns of
embroidery.
War will become the milk in the breasts of our
wives.
War will become glasses for the old matron.
War will bloom into blossoms on the graves of our
elders.
Time has, for long, been like an untamed horse
That has dragged us far away from life.
Nothing else but war will be reins to this horse.
Only war will be reins to this horse.

*Pash’in bu şiiri ilk kez Damra Evin ve Meiyte Colemerg tarafından Türkçe’ye çevrilmiş olup sitemizde kendine yer bulmuştur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir