ikibinbeş yılında bahar alerjili çocuklara rastlamak mümkündü
sayılar teorisini şıp diye anlatabilirdi saddamdan kaçan bir mühendis
çilek reçelinin satıldığı reyonlar da dahildi devrime
biz onu bulamayalım diye saçların arasına gizlenen tragus da
ikibinbeş yılında ben yorganımın vücudumda örtmediği yerlere endişeliydim
senin ellerinde troçkistlerin eylem dövizleri
senin gülen suratın ağzından yırtılmış gibi
milenyumdan kalan tüm tablolar asimetrik duyduğun tüm sesler detone
gece sızdığın sandalyede kalmış kaburgan yanlış kaynamış kemiklerin
yanlış dopaminlere meyletmişsin yıllarca
reaksiyon tüpü çatlayınca ortaya çıkan enerji süzüyor göğsünden akan kiri
önceki dünyadan kalan bebekler hep fazla pişmiş
biliyorum türkçem bozuk türkçem uykulu türkçemin cepleri delik
iki insanın sesinde hep bir parazit
manzaralar yalnızca uzaktan güzel
içine girdiğimiz her şey çürük
boynumda işlemeli bir hançer boynum çürük
kılıcımla gömerler beni hormonum düşer toprağa toprak çürük hormonum çürük
onlarca dilin sesi birikiyor kulaklarımda
ikibinbeşe giriyorum oradan çıkıyorum yine
yıllardır aynı çizgiyi takip ediyor gözlerim
yirmi yıldır nişan almayı bekleyen acemi bir asker gibi
ki ben matematiğin düşmanıyım
cebime taş koyup çıktığım sonbaharlarda kaybettim
dört işleme direnen beynimi
şimdi hangi kapıyı aralasam ardında bir ses
hangi ses dönse kulaklarım ötekine sağır
tüm bileklerde var bir balta kesiği
ikibinbeş uzakta, izafiyet cılız
insanlık beni bir odada unutmuş gibi