Süreyya Şahin – Şiir Üzerine 12

Şiirin sıra dışılığı estetiğin en derin katmanlarına nüfuz ettiğinde, şiir dilin ve anlamın sınırlarını ihlal eden bir yaratım sürecine dönüşür. Aykırılık, şiirin yüzeyini aşarak okurun bilinçaltını harekete geçirir ve böyle bir güce sahip olur. Bu güç şiirin formundaki değişikliklerle, alışılmadık imgelerle, zaman ve mekanın özgürce yeniden yapılandırılmasıyla ortaya çıkar. Şair dilin de ötesine geçer ve şiirini anlamı çözülmemiş bir bilmeceye dönüştürür, böylece okuru yalnızca anlam arayışına değil, aynı zamanda estetik bir yolculuğa çıkarır.

Şiirin sıra dışılığı, bir anlamın tek bir doğru yorumu olmadığı, çok katmanlı, çok yönlü bir gerçeklik sunduğu fikriyle harmanlanır. Bu durumda şiir birden fazla anlamı iç içe barındıran bir düşünsel yapıya dönüşür. Aykırılık formun özgürlüğünden beslenir, kural tanımayan bir yapısal estetik oluşturur. Kendisini kural dışı, serbest ve dağınık bir biçimde ifade eden şiir; okuru geleneksel anlam arayışından farklı bir varlık anlayışına çekebilir. Bu, okurun zihninde şairin dilini, imgesini yeniden inşa etmesine olanak verir.

Aykırı bir şiir sadece dilin değil, zamanın ve mekanın da yeniden düzenlendiği bir alan açar. Şair sürekliliğin ve akışın dışına çıkarak, okuru bir zaman boşluğunda veya mekanın içinde hapsolmaktan kurtarır. Bu, şiirin de estetiğinin de en derin anıdır çünkü zaman ve mekan şiirin varlık anlamının dışındaki bir alandır. Şairin dili bu özgür alanı keşfederken aykırı bir biçimde daha güçlü ve daha yaratıcı olur.

Şiir varoluşsal bir sıçrayışa dönüşür ve kelimeler birer araç olmaktan çıkıp/bıkıp birer varlık, birer “öz” halini alır.

Bu derinlik, şiirin sadece duyusal bir etki yaratmasından çok daha fazlasıdır; bilinç akışı, varlık düşüncesi,  kimlik arayışıdır. Aykırılık, şiirin bu varoluşsal çelişkisini kucaklar ve şiir hem bir anlatı hem de anlatıların ötesinde bir varlık oluşturur. Şair, dilin estetik sınırlarını zorlayarak, dilin kendisini sanatın bir malzemesi olarak değil, varoluşun bir parçası olarak sunar. Bu, şiirin estetiğinin doğasında var olan bir çelişkidir.

Her şeyin hem anlamlı hem de anlamsız olduğu, hem var olan hem de olmayan bir gerçeklik.

Sonuçta şiirin sıra dışılığı, onun varoluşsal bir çığlık hâline gelmesini sağlar. Aykırılık, estetik bir araç olmaktan çıkıp, dilin ve varlık anlayışının ötesine geçen bir anlam arayışına dönüşür. Şiir hem bir isyan hem de bir teslimiyet olabilir, hem dilin sınırlarını aşma çabası hem de bu sınırların içinde kalma zorunluluğunun farkında bir varlık. Estetikteki derinlik şiiri, anlamın ötesindeki bir hakikâte doğru yönlendiren bir yolculuğa dönüştürür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir